31 Mart 2013 Pazar

Amnezi İyi Bir Başlık Olabilir



Colorado ve Washington eyaletleri esrarı oyladı. Geçen sene Kasım’ın sekizinde bu iki eyalette esrar legal ilan edildi, esrarın kullanımı ve satımı artık yasal. Toplamda yirmi üç eyalette esrar dekriminalize, yani satışı olmasa da kullanımı suç kapsamından çıkarıldı. Bu değişimi gösteren ilk ülke elbette Amerika değil. Belçika ve Hollanda listenin devamını oluşturan ülkelerden birkaçı. Haberler mutluluk verici. Öte yandan tuhaf.

Esrar bulundurmak ve kullanmak şimdiye değin bir suçtu. Uyuşturucu karşıtı savaşlar (war on drugs) Amerikan gençliğini kırıp geçirdi. Uyuşturucu testlerinden geçebilmek için bu gençler esrarı bırakıp ölümcül ama kanda iz bırakmayan “legal high” (keyif verici) uyuşturucu arayışına giriştiler. 2012’deki Bath Salts faciasını bilmiyorum hiç duydunuz mu? Bath Salts, kimyasal adıyla “Methylenedioxypyrovalerone.” Tamam tamam, kimyasal adından pek bir şey anlaşılmıyor ama sentetik kenevir (cannabinoid) denilen yasal uyuşturucu çılgınlığının son trendiydi.  Bu trend spice ile başladı. Üzerinde spice yazan ufak paketler kenarda köşede bong satan amcaların el altından sattıkları uyuşturuculardı. Hiçbir şekilde kan testinde çıkmıyorlardı, yani kullandıktan sonra bir uyuşturucu testine girdiğinizde testi geçebiliyordunuz. Amerikalı gençler arasında bu hızla yayıldı. Federaller durumu ayıkınca yasakladılar, fakat üreticiler sentezi biraz değiştirip başka bir isimle başka bir legal uyuşturucu çıkardı. O da yasaklandı, başka sentezlendi, o yasaklandı başka sentezlendi, böyle gitti. Bunlara “designer drugs” (özel üretim) deniliyor, yani adı üzerinde, A diye çıkarırsın, yasaklarlar, formülünde biraz oynar B diye çıkarırsın.

Hatırlayan hatırlar, İstanbul’da bir ara, 2009-2010 yılında piyasada esrar kalmamıştı. Torbacıya gidiyordun “abi sigara yok ama şöyle bi şey çıktı” diye bi fişek tutuşturuyodu eline. Yok Bonzai yok Jamaican Gold yok Extreme yok Supreme bilmem ne. İstanbul Polisi esrara savaş açınca bunlar türedi. İşte bunlar Türkiye’ye gelene kadar Amerika’da çoktan çıkmış, el altından dağıtılmış, sofrası kurulmuş kaldırılmıştı bile. O designer drugs geleneğinin yan ürünlerinden sadece birkaçıydı bunlar.

Bath Salts
Sonra THC çıktı, JWH çıktı, C-2, AM 2201 bilmemne bilmemkaç bir sürü tuhaf tuhaf şeyler.  Sentetik sentetik kenevirler. Neyse konudan uzaklaşmayayım, Bath Salts bunların sonuncusuydu. Diğer sentetik kenevirlerden farklı olarak burundan çekiliyordu. Fakat bildiğimiz kırk yıllık esrar gibi değil tabi, binbir türlü yan etkisi var. Sinir, stres, gerginlik, uykusuzluk, delirme hissi, halisünasyonlar ve günlerce süren cinnet hali.

Allahım neler neler, adamın teki köprü altında yatan evsizin yüzünü yedi ya! Baya bildiğin yüzünü yedi! Buna benzer iki üç yamyamlık vakası daha yaşandı. Komşusunu öldürmeye çalışanlar, sokağın ortasında çığlık ata ata kriz geçirenler, polisi arayıp iki lafı bir araya getiremeden sadece bağırıp çağıranlar… İlk başta sokaklarda çırılçıplak panik içinde koşturan gençler söküldüler, “abi böyle böyle bi bok yedik ama yasal bak” diye. Kendilerine gelmeleri çok uzun zaman aldı tabi. 

Jamaican Gold
Bu ekstrem bir örnek belki de, mesela Bonzai, bilen bilir Türkiye’de çok yiğidi devirdi bu bok. Müptezellere sorun illa vardır “bonzaiyi kova attı çavo kalbi dayanmadı” diye anlatacağı arkadaşları. Ha, öldü diyorum, öldü insanlar, bildiğin öldü. Esrar tarihinde bir kişi yok esrardan ölen, bu ara ara yasal kalmayı başaran maddelerden ölmüş olan bir dolu insan var.

Bir kişi de çıkıp sormadı anam manyak mı bu insanlar niye her buldukları boku içiyorlar adam gibi sarsınlar bir üçlü de bayılsınlar diye ya. Yok dejenere gençlik, işte batının oyunları. Ulan sen Jamaican diyince “Afrika’da mı o?” derken o bok attığın batıda gençler patır patır gidiyolardı Jamaican Gold’dan, kim kime nası oyun oynuyor? Böyle oyun mu olur? 1930’larda tüm dünya eroinden kurtulmak için ne yapacağını şaşırmışken Batı mı açtı İstanbul’un göbeğine üç tane dev gibi eroin fabrikasını? Asıl oyunu senin dedelerin oynadı sen daha hala kendini masum san! Neyse, bu ayrı bir mesele, konumdan harbiden iyi uzaklaştım, üslubun da amına koyduk. Amerika diyorduk değil mi?

Şimdi bu legal high’lar ile ölen gençler, çıldıran gençler bir yana, daha kötüsü o uyuşturucu testlerini geçemeyen gençler vardı. Hapse atılan gençler, rehabilitasyona alınan gençler, aileleri tarafından dışlanan gençler, toplum tarafından dışlanan gençler. Sadece gençler mi? Amerika esrarla öyle az buz mücadele etmedi. Şimdi tabi Türkiye’de de suç bunu yetiştirmek, içmek falan, gerçi başbakanın yeğeni yanında elli kilo esrarla yakalanınca yırtabiliyor ama normal halk için suç en azından. Orada da suç burada da suç, ama işin ideolojik boyutu harbiden de öyle değil. Adamlar “şeytanın marulu” temalı propoganda filmi yaptılar. Reefer Madness, 1936 yapımı bir esrar karşıtı film. Bir şey demeyeceğim, bir izleyin sadece. O yıllardan bu yıllara birçok film, birçok kitap “esrarı övdüğü” için yasaklandı. Amerika bununla mücadele etmek için o kadar para harcadı ki bir ara eğitim ve sağlık için ayırdığı bütçeden daha fazla bütçe ayırmak zorunda kaldı. Amerika yasaklamak için ne kadar para harcadıysa uyuşturucu kartelleri de o kadar para kazandı. Ne kadar risk o kadar kazanç sonuçta, bokuna serpsen üç aya sömek veren bitkinin beş gramını keyfine yetmiş dolara satmıyorlardı bu adamlar da. Bir zamanlar barışın ve aşkın sembolü olan kenevir, ellerinde kalaşnikoflarla dikenli teller ardında bekleyen gangsterlerin mor ışıklar altında seralarda yetiştirdiği bir silaha böyle böyle dönüşüverdi.

Reefer Madness (1936)
Şaka etmiyorum ya, bildiğimiz kırk yıllık esrar “en tehlikeli maddeler” sırasında metamfetaminin önündeydi abiler! Ak sakallı bilim insanları onlaylıyordu bu listeyi. Tıpçılar makaleler yazıyorlardı. Psikozdan, şizofreniden, amneziden bahsediyorlardı. Esrar içen insanların “komünist” olarak yaftalandığı bir dönem bile geldi geçti.

Şimdi konum ne esrar ne de Amerika’nın esrarla imtihanı. Tek bir sorudan aldım yürüdüm. Artık esrar yirmi üç eyalette dekriminalize. Bunların çoğunda esrar tıbbi bir kulanım sahasına sahip. Gidip eczaneden alabiliyorsunuz. Dün metamfetaminden tehlikeli ilan edilen bu madde bir anda ilaç oldu. Bilim ve tıp camiası da bir anda söylem değiştirdi. Justin Bieber’ın esrar içerken çekilmiş fotoğrafları çıktı. E noldu şimdi? Dün gerçek olan şey bir anda nasıl yalan oldu? Hadi bir hatadır yapılmış, zararın neresinden dönsek kâr; uyuşturucu testlerinden geçebilmek için saçma sapan maddelere yönelip ölen gençler, uyuşturucu testlerinden geçemeyip tüm toplumca izole edilen ve hayatları ellerinden alınan gençler, hapse giren insanlar, uyuşturucu baronlarının katlettiği insanlar, para cezasına çarptırılan insanlar… Bunlara ne olacak? Bunların hesabını kim verecek? Esrarla mücadele için harcanan onca para, onca vakit, onca insan; bunlar hasır altı mı edilecek? Bu vicdansızlık değil mi?

Tüm bu olanlar yaşanırken, sen okuyucum. Amerika’yı bir kenara bırak, biraz da seninle konuşalım. Senin bu devletin var ya, her gün her yerde aramalar yaptırıyor polisine. Üzerinde üç gram esrar bulduğunu mahkemeye sevk ediyor. Altı ay rehabilitasyon kararı verdiriyor, gözetime alıyor. Bir daha yakalarsa hapse alıyor. AMATEM’lerde süründürüyor insanları. Şu an bunu yazmam bile yasalara karşı biliyor musun? Esrarı yetiştirmeyi, alıp satmayı, içmeyi, üzerinde bulundurmayı geç, ona getirilen yasakları sadece bir yazıyla ya da bir sözle eleştirmek bile yasak bu ülkede. Onur Yaser Can’ı duydun mu hiç? Yeni mezun bir mimardı. Üzerinde birazcık esrar bulundu diye sorguya aldılar Ankara’da. Polis işkencesinden geçti. İşkenceyi onaylıyor musun? Eminim ki onaylamayacak kadar insansındır, hatta onaylayabilecek insanların varolmadığını düşünüyorsundur. Senin ve benim aynı havayı paylaştığımız halk var ya, çoğunlukla onaylıyor bunu. Polis işkence edebilir diyor gerekli durumlarda. Onur Yaser Can’ı iki kez sorguya çağırdılar, ikisinde de işkence ettiler.  Üçüncü defa çağrıldığında gitmedi. Gitmeyi reddetti. Evinin balkonundan atladı. İntihar etti. İyi mi oldu sence? Çok mu tuhaf bir soru sordum? Bu soruma evet diyecek çok insan var burada, biliyor musun?

Tütünün keşfedilmediği zamanlarda nargile içen Osmanlılar
Bu iş Amerikayla Hollandayla Belçikayla kalmaz tabi. Dünya küçük, yarın ora bugün bura. Yarın öbür gün Türkiye’de esrar legal olsa mesela, bugün esrarın yasadışı olmasına sevinenler yarın yasal olmasına sevinecek, adım gibi eminim. O zamanki iktidar getirdikleri bu mükemmel yeniliğin propogandasını gör nasıl yapacak. Tarihte gizli kalmış neler neler çıkacak meydana. Kuran’da alkol yasak hani esrar nerede diyecekler. Osmanlı kahvehanelerinde tebaa, saraylarında padişah nargilesini tüttürürken Eski Dünya’da tütünün ne olduğunu bilen kimse yoktu, ne tüttürdü bunca yıl bu insanlar diyecekler. Hacı Bektaş’ın ve birçok ünlü evliyanın türbesinde sergilenen “tütün içme aparatları” ne işe yarıyordu diyecekler. Zsa zsa Ghabor Atamızın yanına geldiğinde neyin kokusunu almıştı diyecekler.  “Daha afyonum patlamadı” deyimi nereden çıktı, “assassinate” kelimesi İngilizce’ye nasıl geçti; neden Avrupalılar ne zaman bir doğu turu yapsa, Haçlı seferi olsun Fransa’nın Mısır’ı işgali olsun, bir anda tüm Avrupa entelektüel camiası müptezel olmuş diyecekler, Fuzuli “beng-ü bade” derken neyi kastetti, Sufiler “şarabı bırak, Haydar’ın kadehine uzan” derken neyi ima etti diyecekler. Allah uzun ömür versin İlber hoca çıkacak, tarihin bilmem neresi diye bir programda her dediğinde “evethh evethh” diyen birini alacak karşısına, sanki yüz yıldır aynı şeyi söylüyormuşçasına bunları anlatacak sana, sen de ağzın açık bakacaksın, “esrar bizim kültürümüz” diyeceksin, “batı hep alkolü dayattı bize, hep batının oyunuydu bunlar” diyeceksin. Anlatacaksın arkadaşlarına. Kültürüne sahip çıkacaksın.

Çok mu tuhafına gitti? Dün radyo’ya “bunun içinde cinler var onlar konuşuyor, şeytan icadı bu” diyen adamın müritleri bugün televizyon kanalları kurdular, bir allahın kulunun tuhafına gittiğini görmedim. “Sizi leylekler getirdi” hikayesini hatılıyor musun? Dünün çocukları ona inanırlardı, bugünün çocukları üç boyutlu porno izliyorlar, hiç bir tuhaflık dikkatini çekmedi di mi?

Şimdi devlet yetkililerine sorsan, veya çok uluslu sermaye babalarına, veya inandığın tanrıya, diyecek ki “o dönemin koşulları onu gerektirdi, biz de onu yaptık.” Hep açıklama da aynıdır ha, o dönem öyleydi. Bir iktidar da tarihe düşmemiştir ki desin “beyler bakın bunu yapıyorum ama bu dönem böyle gerekiyor, ilerde bir gün bunu değiştireceğim ama siz bir süre ses çıkarmayın.” Aksine değişim olduğu an söylenen tek şey bunun hayattaki en sahih hakikat olduğudur. Darbe olur, “gerektiğinde ordu yönetime el koyabilir” denilir herkes kabullenir. Aradan yirmi yıl geçer “biz demokrasiden yanayız ama o dönem onu gerektirdi” denilir herkes kabullenmeye devam eder. Bir on sene daha geçer, “darbe demokrasinin düşmanıdır, hiçbir zaman yapılmamalı” denilir, halk denilen bu insancıklara her bok dayatılır, yine de beyni sikilmez bu insanların.

Birkaç yıl ard arda anket yapılmış, Boğaziçi Üniversitesi desteğiyle. Muhafazakârlık anketi. Sizce en çok hangisini muhafaza etmeliyiz diye sormuşlar. Şimdi ben anlatınca biraz komik oluyor ama insanlar cevaplamış. Sizce hangisini muhafaza edelim demişler, özgürlük mü eşitlik mi dayanışma mı? Sence hangisini muhafaza etmeliyiz? Özgürlük değil mi? 2006’da eşitlik birinciymiş, 2012’de birinciliği özgürlük almış. Ha eşcinsel evlliliğe, polis işkencesine ya da medya sansürüne yönelik fikirlerde çok bir oynama yok ama radikal bir şekilde özgürlüğe oy vermiş insancıklar. Kürtler özgürleşsin, Suriye özgürleşsin, türban özgürleşsin, yargı özgürleşsin diye diye insanların aklına kazınmış tabi gel zaman git zaman demek ki.

Abiniz fame
İnsanlar sanıyorlar ki iktidarlar taleplerini karşılıyor. Kimse “acaba iktidar bizim taleplerimizi değiştirip aslında kendi çıkarlarını karşılıyor olmasın?” diye sormuyor. Aslında kimse soru sormuyor. Sonra karizmatik bir lider çıkıyor, verilmiş ama kazanılamamış bir mücadelenin kültürünü üstlenip herkesi sevince boğuyor. İlerledik oluyor sonra. Dün aksini savunan bir anda bu sevince dahil oluyor. Dediğim gibi, ilerledik oluyor. Eski ahit ne diyordu, fahişelik yapanı recmedin demiyor muydu? İsa çıktı ondan sonra, “hanginiz günahsızsa ilk taşı o atsın” dedi. Karizmaya bak hele, e tanrı aynı tanrı? Bin sene fahişeleri taşlattırdı, bir anda fikir değiştirdi, dün taş atan adam bir anda taş atanları vahşilikle suçlamaya başladı. Sonra Muhammet geldi, ı-ıh bu böyle olmayacak taşlayalım yine dedi, o tanrı da aynı tanrı, bu da dikkatini çekmedi değil mi? Amerika’nın başına bir zencinin gelmesi de dikkatini çekmedi, daha dün otobüste beyazlara yer vermek zorundaydı bu adamlar halbuki. Hadi Amerika te anasının fizanında, buraya bakalım bir de. Dün varlığını reddettiğimiz adamlarla bir anda bin senedir kız alıp verdik, etle tırnak olduk, enseye şaplak göte parmak noktasına geldik. Bu da kaçtı dikkatlerden. Dün allahın emriyle yaratılıyorduk bugün allahın izniyle evriliyoruz mesela, dün millettik bugün halkız. İtiraf et, düne kadar Suriye ile komşu olduğumuzu bile bilmiyordun değil mi, lise coğrafya dersinde ezberlediğin ama sonra unuttuğun gereksiz bir bilgiydi bu? Mavi Marmara’yı bir yerlerden hatırlıyordun ama tam çıkaramıyordun. 

Terminoloji değişiyor, ideoloji değişiyor, söylemler değişiyor; hepsini bir kenara bırak “gerçeklik” değişiyor. Gerçeklik birileri tarafından sürekli yeniden ve yeniden yaratılıyor. Sorunlarımız yeniden yaratılıyor. Çözümlerimiz yeniden yaratılıyor. İktidar gerçekliği sürekli, aşağı yukarı, sağdan sola, soldan sağa, evire çevire bir güzel örgütleyip duruyor. Tüm bunların ortasında her gün aynı aynaya bakan bizler değişmediğimizi sanıyoruz. Her şey değiştirilirken bir kendimizin değiştirilemediğini sanıyoruz. En son geçen sene kitap okuduk halbuki, okumadan ne öğrendik de revizyona gittik orayı da ben anlamadım.