Colorado ve Washington eyaletleri esrarı oyladı. Geçen sene
Kasım’ın sekizinde bu iki eyalette esrar legal ilan edildi, esrarın kullanımı
ve satımı artık yasal. Toplamda yirmi üç eyalette esrar dekriminalize, yani satışı
olmasa da kullanımı suç kapsamından çıkarıldı. Bu değişimi gösteren ilk ülke
elbette Amerika değil. Belçika ve Hollanda listenin devamını oluşturan
ülkelerden birkaçı. Haberler mutluluk verici. Öte yandan tuhaf.
Esrar bulundurmak ve kullanmak şimdiye değin bir suçtu. Uyuşturucu
karşıtı savaşlar (war on drugs) Amerikan gençliğini kırıp geçirdi. Uyuşturucu
testlerinden geçebilmek için bu gençler esrarı bırakıp ölümcül ama kanda iz
bırakmayan “legal high” (keyif verici) uyuşturucu arayışına giriştiler. 2012’deki
Bath Salts faciasını bilmiyorum hiç duydunuz mu? Bath Salts, kimyasal adıyla “Methylenedioxypyrovalerone.” Tamam tamam,
kimyasal adından pek bir şey anlaşılmıyor ama sentetik kenevir (cannabinoid) denilen
yasal uyuşturucu çılgınlığının son trendiydi. Bu trend spice ile başladı. Üzerinde spice
yazan ufak paketler kenarda köşede bong satan amcaların el altından sattıkları
uyuşturuculardı. Hiçbir şekilde kan testinde çıkmıyorlardı, yani kullandıktan
sonra bir uyuşturucu testine girdiğinizde testi geçebiliyordunuz. Amerikalı
gençler arasında bu hızla yayıldı. Federaller durumu ayıkınca yasakladılar,
fakat üreticiler sentezi biraz değiştirip başka bir isimle başka bir legal
uyuşturucu çıkardı. O da yasaklandı, başka sentezlendi, o yasaklandı başka
sentezlendi, böyle gitti. Bunlara “designer drugs” (özel üretim) deniliyor,
yani adı üzerinde, A diye çıkarırsın, yasaklarlar, formülünde biraz oynar B
diye çıkarırsın.
Hatırlayan
hatırlar, İstanbul’da bir ara, 2009-2010 yılında piyasada esrar kalmamıştı.
Torbacıya gidiyordun “abi sigara yok ama şöyle bi şey çıktı” diye bi fişek
tutuşturuyodu eline. Yok Bonzai yok Jamaican Gold yok Extreme yok Supreme bilmem
ne. İstanbul Polisi esrara savaş açınca bunlar türedi. İşte bunlar Türkiye’ye
gelene kadar Amerika’da çoktan çıkmış, el altından dağıtılmış, sofrası kurulmuş
kaldırılmıştı bile. O designer drugs geleneğinin yan ürünlerinden sadece
birkaçıydı bunlar.
![]() |
Bath Salts |
Allahım neler neler, adamın teki köprü altında yatan evsizin yüzünü yedi ya! Baya bildiğin yüzünü yedi! Buna benzer iki üç yamyamlık vakası daha yaşandı. Komşusunu öldürmeye çalışanlar, sokağın ortasında çığlık ata ata kriz geçirenler, polisi arayıp iki lafı bir araya getiremeden sadece bağırıp çağıranlar… İlk başta sokaklarda çırılçıplak panik içinde koşturan gençler söküldüler, “abi böyle böyle bi bok yedik ama yasal bak” diye. Kendilerine gelmeleri çok uzun zaman aldı tabi.
![]() |
Jamaican Gold |
Bu ekstrem bir
örnek belki de, mesela Bonzai, bilen bilir Türkiye’de çok yiğidi devirdi bu
bok. Müptezellere sorun illa vardır “bonzaiyi kova attı çavo kalbi dayanmadı”
diye anlatacağı arkadaşları. Ha, öldü diyorum, öldü insanlar, bildiğin öldü.
Esrar tarihinde bir kişi yok esrardan ölen, bu ara ara yasal kalmayı başaran
maddelerden ölmüş olan bir dolu insan var.
Bir kişi de çıkıp
sormadı anam manyak mı bu insanlar niye her buldukları boku içiyorlar adam gibi
sarsınlar bir üçlü de bayılsınlar diye ya. Yok dejenere gençlik, işte batının
oyunları. Ulan sen Jamaican diyince “Afrika’da mı o?” derken o bok attığın
batıda gençler patır patır gidiyolardı Jamaican Gold’dan, kim kime nası oyun
oynuyor? Böyle oyun mu olur? 1930’larda tüm dünya eroinden kurtulmak için ne
yapacağını şaşırmışken Batı mı açtı İstanbul’un göbeğine üç tane dev gibi eroin
fabrikasını? Asıl oyunu senin dedelerin oynadı sen daha hala kendini masum san!
Neyse, bu ayrı bir mesele, konumdan harbiden iyi uzaklaştım, üslubun da amına
koyduk. Amerika diyorduk değil mi?
Şimdi bu legal
high’lar ile ölen gençler, çıldıran gençler bir yana, daha kötüsü o uyuşturucu
testlerini geçemeyen gençler vardı. Hapse atılan gençler, rehabilitasyona
alınan gençler, aileleri tarafından dışlanan gençler, toplum tarafından
dışlanan gençler. Sadece gençler mi? Amerika esrarla öyle az buz mücadele
etmedi. Şimdi tabi Türkiye’de de suç bunu yetiştirmek, içmek falan, gerçi
başbakanın yeğeni yanında elli kilo esrarla yakalanınca yırtabiliyor ama normal
halk için suç en azından. Orada da suç burada da suç, ama işin ideolojik boyutu
harbiden de öyle değil. Adamlar “şeytanın marulu” temalı propoganda filmi
yaptılar. Reefer Madness, 1936 yapımı bir esrar karşıtı film. Bir şey
demeyeceğim, bir izleyin sadece. O yıllardan bu yıllara birçok film, birçok
kitap “esrarı övdüğü” için yasaklandı. Amerika bununla mücadele etmek için o
kadar para harcadı ki bir ara eğitim ve sağlık için ayırdığı bütçeden daha
fazla bütçe ayırmak zorunda kaldı. Amerika yasaklamak için ne kadar para
harcadıysa uyuşturucu kartelleri de o kadar para kazandı. Ne kadar risk o kadar
kazanç sonuçta, bokuna serpsen üç aya sömek veren bitkinin beş gramını keyfine
yetmiş dolara satmıyorlardı bu adamlar da. Bir zamanlar barışın ve aşkın
sembolü olan kenevir, ellerinde kalaşnikoflarla dikenli teller ardında bekleyen
gangsterlerin mor ışıklar altında seralarda yetiştirdiği bir silaha böyle böyle
dönüşüverdi.
![]() |
Reefer Madness (1936) |
Şaka etmiyorum
ya, bildiğimiz kırk yıllık esrar “en tehlikeli maddeler” sırasında
metamfetaminin önündeydi abiler! Ak sakallı bilim insanları onlaylıyordu bu
listeyi. Tıpçılar makaleler yazıyorlardı. Psikozdan, şizofreniden, amneziden
bahsediyorlardı. Esrar içen insanların “komünist” olarak yaftalandığı bir dönem
bile geldi geçti.
Şimdi konum ne
esrar ne de Amerika’nın esrarla imtihanı. Tek bir sorudan aldım yürüdüm. Artık
esrar yirmi üç eyalette dekriminalize. Bunların çoğunda esrar tıbbi bir kulanım
sahasına sahip. Gidip eczaneden alabiliyorsunuz. Dün metamfetaminden tehlikeli
ilan edilen bu madde bir anda ilaç oldu. Bilim ve tıp camiası da bir anda söylem
değiştirdi. Justin Bieber’ın esrar içerken çekilmiş fotoğrafları çıktı. E noldu
şimdi? Dün gerçek olan şey bir anda nasıl yalan oldu? Hadi bir hatadır yapılmış,
zararın neresinden dönsek kâr; uyuşturucu testlerinden geçebilmek için saçma
sapan maddelere yönelip ölen gençler, uyuşturucu testlerinden geçemeyip tüm
toplumca izole edilen ve hayatları ellerinden alınan gençler, hapse giren
insanlar, uyuşturucu baronlarının katlettiği insanlar, para cezasına
çarptırılan insanlar… Bunlara ne olacak? Bunların hesabını kim verecek? Esrarla
mücadele için harcanan onca para, onca vakit, onca insan; bunlar hasır altı mı
edilecek? Bu vicdansızlık değil mi?
Tüm bu olanlar
yaşanırken, sen okuyucum. Amerika’yı bir kenara bırak, biraz da seninle
konuşalım. Senin bu devletin var ya, her gün her yerde aramalar yaptırıyor
polisine. Üzerinde üç gram esrar bulduğunu mahkemeye sevk ediyor. Altı ay
rehabilitasyon kararı verdiriyor, gözetime alıyor. Bir daha yakalarsa hapse
alıyor. AMATEM’lerde süründürüyor insanları. Şu an bunu yazmam bile yasalara
karşı biliyor musun? Esrarı yetiştirmeyi, alıp satmayı, içmeyi, üzerinde
bulundurmayı geç, ona getirilen yasakları sadece bir yazıyla ya da bir sözle eleştirmek
bile yasak bu ülkede. Onur Yaser Can’ı duydun mu hiç? Yeni mezun bir mimardı.
Üzerinde birazcık esrar bulundu diye sorguya aldılar Ankara’da. Polis
işkencesinden geçti. İşkenceyi onaylıyor musun? Eminim ki onaylamayacak kadar
insansındır, hatta onaylayabilecek insanların varolmadığını düşünüyorsundur.
Senin ve benim aynı havayı paylaştığımız halk var ya, çoğunlukla onaylıyor
bunu. Polis işkence edebilir diyor gerekli durumlarda. Onur Yaser Can’ı iki kez
sorguya çağırdılar, ikisinde de işkence ettiler. Üçüncü defa çağrıldığında gitmedi. Gitmeyi
reddetti. Evinin balkonundan atladı. İntihar etti. İyi mi oldu sence? Çok mu
tuhaf bir soru sordum? Bu soruma evet diyecek çok insan var burada, biliyor
musun?
![]() |
Tütünün keşfedilmediği zamanlarda nargile içen Osmanlılar |
Bu iş Amerikayla
Hollandayla Belçikayla kalmaz tabi. Dünya küçük, yarın ora bugün bura. Yarın
öbür gün Türkiye’de esrar legal olsa mesela, bugün esrarın yasadışı olmasına
sevinenler yarın yasal olmasına sevinecek, adım gibi eminim. O zamanki iktidar
getirdikleri bu mükemmel yeniliğin propogandasını gör nasıl yapacak. Tarihte
gizli kalmış neler neler çıkacak meydana. Kuran’da alkol yasak hani esrar
nerede diyecekler. Osmanlı kahvehanelerinde tebaa, saraylarında padişah
nargilesini tüttürürken Eski Dünya’da tütünün ne olduğunu bilen kimse yoktu, ne
tüttürdü bunca yıl bu insanlar diyecekler. Hacı Bektaş’ın ve birçok ünlü evliyanın
türbesinde sergilenen “tütün içme aparatları” ne işe yarıyordu diyecekler. Zsa
zsa Ghabor Atamızın yanına geldiğinde neyin kokusunu almıştı diyecekler. “Daha afyonum patlamadı” deyimi nereden çıktı,
“assassinate” kelimesi İngilizce’ye nasıl geçti; neden Avrupalılar ne zaman bir
doğu turu yapsa, Haçlı seferi olsun Fransa’nın Mısır’ı işgali olsun, bir anda
tüm Avrupa entelektüel camiası müptezel olmuş diyecekler, Fuzuli “beng-ü bade”
derken neyi kastetti, Sufiler “şarabı bırak, Haydar’ın kadehine uzan” derken
neyi ima etti diyecekler. Allah uzun ömür versin İlber hoca çıkacak, tarihin bilmem
neresi diye bir programda her dediğinde “evethh evethh” diyen birini alacak
karşısına, sanki yüz yıldır aynı şeyi söylüyormuşçasına bunları anlatacak sana,
sen de ağzın açık bakacaksın, “esrar bizim kültürümüz” diyeceksin, “batı hep
alkolü dayattı bize, hep batının oyunuydu bunlar” diyeceksin. Anlatacaksın
arkadaşlarına. Kültürüne sahip çıkacaksın.
Çok mu tuhafına
gitti? Dün radyo’ya “bunun içinde cinler var onlar konuşuyor, şeytan icadı bu”
diyen adamın müritleri bugün televizyon kanalları kurdular, bir allahın kulunun
tuhafına gittiğini görmedim. “Sizi leylekler getirdi” hikayesini hatılıyor
musun? Dünün çocukları ona inanırlardı, bugünün çocukları üç boyutlu porno
izliyorlar, hiç bir tuhaflık dikkatini çekmedi di mi?
Şimdi devlet yetkililerine
sorsan, veya çok uluslu sermaye babalarına, veya inandığın tanrıya, diyecek ki “o
dönemin koşulları onu gerektirdi, biz de onu yaptık.” Hep açıklama da aynıdır
ha, o dönem öyleydi. Bir iktidar da tarihe düşmemiştir ki desin “beyler bakın
bunu yapıyorum ama bu dönem böyle gerekiyor, ilerde bir gün bunu değiştireceğim
ama siz bir süre ses çıkarmayın.” Aksine değişim olduğu an söylenen tek şey
bunun hayattaki en sahih hakikat olduğudur. Darbe olur, “gerektiğinde ordu
yönetime el koyabilir” denilir herkes kabullenir. Aradan yirmi yıl geçer “biz
demokrasiden yanayız ama o dönem onu gerektirdi” denilir herkes kabullenmeye
devam eder. Bir on sene daha geçer, “darbe demokrasinin düşmanıdır, hiçbir
zaman yapılmamalı” denilir, halk denilen bu insancıklara her bok dayatılır,
yine de beyni sikilmez bu insanların.
Birkaç yıl ard arda
anket yapılmış, Boğaziçi Üniversitesi desteğiyle. Muhafazakârlık anketi. Sizce
en çok hangisini muhafaza etmeliyiz diye sormuşlar. Şimdi ben anlatınca biraz
komik oluyor ama insanlar cevaplamış. Sizce hangisini muhafaza edelim demişler,
özgürlük mü eşitlik mi dayanışma mı? Sence hangisini muhafaza etmeliyiz?
Özgürlük değil mi? 2006’da eşitlik birinciymiş, 2012’de birinciliği özgürlük
almış. Ha eşcinsel evlliliğe, polis işkencesine ya da medya sansürüne yönelik
fikirlerde çok bir oynama yok ama radikal bir şekilde özgürlüğe oy vermiş
insancıklar. Kürtler özgürleşsin, Suriye özgürleşsin, türban özgürleşsin, yargı
özgürleşsin diye diye insanların aklına kazınmış tabi gel zaman git zaman demek
ki.
![]() |
Abiniz fame |
İnsanlar
sanıyorlar ki iktidarlar taleplerini karşılıyor. Kimse “acaba iktidar bizim
taleplerimizi değiştirip aslında kendi çıkarlarını karşılıyor olmasın?” diye
sormuyor. Aslında kimse soru sormuyor. Sonra karizmatik bir lider çıkıyor,
verilmiş ama kazanılamamış bir mücadelenin kültürünü üstlenip herkesi sevince
boğuyor. İlerledik oluyor sonra. Dün aksini savunan bir anda bu sevince dahil
oluyor. Dediğim gibi, ilerledik oluyor. Eski ahit ne diyordu, fahişelik yapanı
recmedin demiyor muydu? İsa çıktı ondan sonra, “hanginiz günahsızsa ilk taşı o
atsın” dedi. Karizmaya bak hele, e tanrı aynı tanrı? Bin sene fahişeleri
taşlattırdı, bir anda fikir değiştirdi, dün taş atan adam bir anda taş atanları
vahşilikle suçlamaya başladı. Sonra Muhammet geldi, ı-ıh bu böyle olmayacak
taşlayalım yine dedi, o tanrı da aynı tanrı, bu da dikkatini çekmedi değil mi?
Amerika’nın başına bir zencinin gelmesi de dikkatini çekmedi, daha dün otobüste
beyazlara yer vermek zorundaydı bu adamlar halbuki. Hadi Amerika te anasının
fizanında, buraya bakalım bir de. Dün varlığını reddettiğimiz adamlarla bir
anda bin senedir kız alıp verdik, etle tırnak olduk, enseye şaplak göte parmak
noktasına geldik. Bu da kaçtı dikkatlerden. Dün allahın emriyle yaratılıyorduk
bugün allahın izniyle evriliyoruz mesela, dün millettik bugün halkız. İtiraf
et, düne kadar Suriye ile komşu olduğumuzu bile bilmiyordun değil mi, lise
coğrafya dersinde ezberlediğin ama sonra unuttuğun gereksiz bir bilgiydi bu?
Mavi Marmara’yı bir yerlerden hatırlıyordun ama tam çıkaramıyordun.
Terminoloji
değişiyor, ideoloji değişiyor, söylemler değişiyor; hepsini bir kenara bırak “gerçeklik”
değişiyor. Gerçeklik birileri tarafından sürekli yeniden ve yeniden yaratılıyor.
Sorunlarımız yeniden yaratılıyor. Çözümlerimiz yeniden yaratılıyor. İktidar
gerçekliği sürekli, aşağı yukarı, sağdan sola, soldan sağa, evire çevire bir
güzel örgütleyip duruyor. Tüm bunların ortasında her gün aynı aynaya bakan
bizler değişmediğimizi sanıyoruz. Her şey değiştirilirken bir kendimizin
değiştirilemediğini sanıyoruz. En son geçen sene kitap okuduk halbuki, okumadan
ne öğrendik de revizyona gittik orayı da ben anlamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder