Merhaba
muhalif arkadaşım. Bu yazım doğrudan sana hitap ediyor, senin düşündüklerini ve
sana düşündürülenleri ele alıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi krize
getirdiğin sonuçları, bu sonuçlardan vardığın çözümleri, bu konuda yaptığın
analizleri inceliyor ve bunların neden hatalı olduğunu anlatıyor. Bu sebeple
bir yazıdan çok bir diyalog şeklinde ilerleyeceğiz. Şimdi, meselemiz neydi?
Yanılgı: “30 Mart’ta büyük bir hezimet yaşadık, AKP ise zafer kazandı. Neden ya neden L”
Yanılgı: “30 Mart’ta büyük bir hezimet yaşadık, AKP ise zafer kazandı. Neden ya neden L”
Evet,
biz bir hezimet yaşadık, AKP de bir zafer. Fakat bu hezimet ne denli büyüktür,
bu zafer gerçekten bir Osmanlı şamarı mıdır, bunu bir daha düşünmek gerekli.
İlk olarak beklentimiz neydi? AKP’nin %30’un altına ineceği ve muhalefetin çoğu
bölgeyi alacağı mı? Eğer buysa, beklentilerin gerçekdışıydı. Böyle olacağını
sana kim söyledi?
Bu
yanılgının temel sebebi bu seçimlerin 2009 Yerel Seçimleri’yle kıyaslanmasıdır.
Neden böyle bir kıyaslama yapıldı? Çünkü ikisi de yerel seçim. O seçimde AKP
%38 almıştı, şimdi ise %44 aldı, o halde kazanmıştır?
Eğer
seçimler gerçekten yerel seçim havasında geçseydi, 2009 Yerel Seçimleri gibi, o
zaman böyle bir sonuç elde edilmezdi. Hafife almaktan büyük zevk aldığın Tayyip
Erdoğan buna müsaade etmedi ve kışkırtıcı söylemler, kışkırtıcı icraatler,
bitmez tükenmez mitinglerle seçimleri genel seçim havasına sokmaya çalıştı. Lafa
değil icraate bakarım sloganıyla yola çıkan Erdoğan kimsenin icraate bakmasına
izin vermeyecek kadar konuştu. Muhalefet de her zamanki gibi bu zarfı yedi,
projelerini tanıtmak yerine ulaşabildikleri her kitleye ses kayıtlarını
dinletti. Bu seçimlerin (yaklaşık %90 ile) son zamanların en geniş katılımlı
seçimi olduğu söyleniyor. O halde bir kıyaslama yapılacaksa 2011 Genel
Seçimleri bu kıyaslamaya çok daha uygundur.
O halde
kabaca denilebilir ki AKP, %50’den %45’e düşmüş, CHP de %25’ten %30’a
çıkmıştır. CHP’nin ağırlıkta olduğu sandıkların sona bırakılıp Erdoğan’ın %46’lardayken
hemen balkon konuşması yapmasından ve bu konuşma sırasındaki yüz ifadelerinden
de anlaşılabileceği gibi kendisi de bunu büyük bir zafer, bir Osmanlı şamarı
olarak görmemektedir. Düşüşte olduğunun farkındadır.
Yanılgı:
“İşte bu düşüş AKP’yi yıkar!”
AKP’yi
hiçbir şey yıkmaz. AKP bu noktadan sonra sadece yenilebilir, yıkılamaz.
Üzerinde durmamız gereken asıl mesele budur. Gelelim AKP neden yıkılmaz, ya da
AKP’yi neden hafife almamalıyıza:
Yanılgı:
“Türkiye’de solun alabileceği maksimum oy %30’dur, Türkiye seçmeni çoğunlukla
sağ seçmendir.”
![]() |
Aralık 1977 Yerel Seçimleri, Grafik. |
1977
Genel Seçimleri’nde Ecevit’in CHP’si %41 ile iktidar olmuş, aynı yılın sonunda
yapılan yerel seçimlerde ise %48 ile seçim haritasını kızıla boyamıştır. Bu
türden yanılgıların temel sebebi segmentasyon başarısızlığıdır, yani Türkiye
seçmenini farklı talepleri ve fikirleri olan küçük gruplar halinde incelemek
yerine sağ ve sol olarak iki tam kutuptan ibaret görmek.
Yanılgı:
“AKP seçmeni hüloğcudur, eğitimsizdir, anti-demokrattır, yapacak bir şey yok.”
Yine
segmentasyon hatası. Hayatında kaç tane AKP seçmeniyle tanıştın? Çevrendeki
insanların tamamına yakını muhalif, ve bu muhalif grup sadece kendilerini
tatmin edecek açıklamalar yapıyor, bilgiler paylaşıyor. Elbette AKP’lileri
aptal, kendilerini zeki gösteren söylemler üretecekler. Aksi durumlarda ise
susacaklar.
Örneğin
AKP Avanos’ta 6 oy farkla kaybetmiş, çünkü 16 AKP seçmeni AKP’ye evet basıktan
sonra pusulanın üzerine “CHP’ye hayır” yazmışlar. İşte aptal, eğitimsiz, hüloğ
falan. Ben sana bir şey söyleyeyim, 2011 genel seçimlerinde İzmir’de 10.000’e
yakın CHP oyu geçersiz sayıldı, çünkü CHP’ye evet basan bu seçmenler Tuncay
Özkan’ın bağımsız kadrosuna da evet bastılar. Çevrende kimse bunun haberini
yapmadı değil mi?
Düne
kadar Cemaat hakkında da aynı şeyleri düşünüyordun, adamlara şakirt diyordun.
17 Aralık gelince bir anda “lan bunlar da bizim gibiymiş aslında” diye
düşünmeye başladın. Demek ki neymiş? Yanlış düşünmüşsün.
Hüloğcu,
eğitimsiz, anti-demokrat AKP’liler yok mu? Var. Emin ol aynı kitlenin bir
benzeri muhalifler içerisinde de var. Peki bunlardan sana ne? Sen zaten
bunların oyunu almaya çalışmıyorsun, hitap etmen gereken grup bunlar değil.
Kafanı neden bunlarla yoruyorsun? Çünkü karşındakini suçlamak kendini suçlamaktan
daha kolay ve tavan yapmış egonu kırmak yerine daha da yükseklere taşıyor.
Yanılgı:
“Benim oyum ile bir çobanın oyu bir mi?”
Bir.
Çünkü o çoban da senin kadar bu ülkede yaşıyor ve o da senin kadar beklenti ve
fikir sahibi. Üstüne bir de sen Erdoğan’ı çiftçiye “ananı da al git” dediği
için eleştiriyor ve demokrasi bekliyorsun. Eğer demokrasi dışında bir beklentin
varsa, örneğin insanların eğitim seviyesine göre oy verdiği bir sistem ya da
devrim gibi, karşındaki insan da sana demokrasi dışında bir seçenek sunduğunda
(örneğin ılımlı bir diktatörlük gibi) buna hangi temel üzerinden itiraz
edeceksin?
Yanılgı:
“AKP seçmeni ilkokul mezunu, eğitimsiz, vs vs…”
Bak
mesele şöyle;
![]() |
İKSARA istatistikleri, Grafik. |
Bu
grafikte siyah taraf yükseköğretim görmüş seçmeni temsil ediyor. Kalan yerler ise
seçmenlerin kitlesel büyüklükleriyle doğru orantılı. Yani üniversite
öğrencileri, yüksek lisans öğrencileri ve akademisyenler arasındaki tercihler
hemen hemen eşit.
Yanılgı:
“AKP’yi seçimler değil devrim temizler, sokaklara çıkmalı, şöyle böyle yapmalı,
böyle böyle etmeli vs vs…”
Az önce
de dediğim gibi, demokrasi dışında bir beklentin varsa AKP’nin anti-demokratikleşmesini
eleştirebileceğin bir zeminin yok demektir. Yani AKP bir diktatörlüğe dönüşürse
haklıdır çünkü zaten sen de demokrasi istemiyorsun. Bu bir.
İkincisi
tamam, dökülelim sokaklara. Hatta silahlanalım bir de. Çoğumuzun evinde bir silahı
vardır diyelim. Farz edelim ki bu da bir iç savaşa dönüşmeyecek. Karşına
aldığın partinin elinde TSK var. Elinde olmasa bile yaptığın şeyin sonucunda
karşında her türlü TSK’yı bulacaksın. F-16’yı kalaşnikofla mı düşüreceksin
mübarek? Kan alırlar diyorum sana kan!
Sen
sokağa dökülüp hakkını alan halklara bakıp gaza gelme. Bu tür olaylar genelde çift
kutuplu dünyada oluyordu, şimdi senin ayaklanmanı destekleyecek bir Sovyetler
yok. Aksine ekonomik istikrar bozulup global bir krize sebebiyet vermesin diye
herkes hükümeti destekleyecektir. Ukrayna’ya falan da bakma, onlar ufak tefek
ülkeler. Konya kadar coğrafyası olan ülkede hükümeti devirmekle Türkiye’de hükümeti
devirmek çok ayrı şeyler. Ayrıca kabul et ya da etme, karşında harbiden güçlü
bir siyasi irade var. Bu tür sokak olayları ancak siyasal irade zayıfladığında
başarıya ulaşır. Ki bu başarı ne ölçüde başarıdır, ülkelere ne denli huzur
getirmiştir bu da ayrı bir tartışma konusu.
Yanılgı:
“Halkımız ____ istiyor, _____ istiyor, halkımız _____, bu sebeple _______!!!”
Burada
boşlukları neyle doldurduğun önemli değil, bu analiz her türlü yanılgı. Ne
yanılgısı? Segmentasyon yanılgısı, yine. Halk-millet-ulus-ümmet-vatandaş; kağıt
üzerinde kalan ideolojik tümevarımlardır. İdeolojik söylem üretip belirli bir
kitleyi gaza getirmek dışında bir işe yaramazlar. Çünkü sanıldığı gibi bir
bütün değillerdir. Sen örneğin, Gezi bir halk ayaklanmasıdır derken halk
dediğin insanların yarısından fazlası TV izliyordu; ya da Erdoğan millet bizi
seçti derken o millet denilen insanların yarısından fazlası aslında ondan zerre
hazzetmiyor vs.
Yanılgı:
“Tayyip Erdoğan aptalın teki, bi boktan anlamıyor, varoş delikanlısı işte vs vs…”
Aptalın
tekine 12 senedir yeniliyorsan hiç konuşma. Harbiden. Bak burada önemli olan
Erdoğan’ın zekası değil, onun ardındaki zeka. Sen sanıyor musun ki Erdoğan
konuşacaklarını yazıyor ve çıkıp konuşuyor? Erdoğan’ın ağzından dökülen o cümlelerin
arkasında kaç kişilik bir kadronun emeği var biliyor musun? On iki senede
geldiğin-geldiğimiz noktanın esas sebebi senin hep bu adamları hafife almış
olmandan kaynaklanıyor. O ise seni ciddiye alıyor, seni ölçüyor, sınıyor, test
ediyor.
Yanılgı:
“AKP Haziran’da öldü, şimdi ise cesedi var.”
30 Mart’tan
önce hazırladığı bildiride bunu savunan parti TKP idi, kimi ne kadar ciddiye
alman gerektiğini görün diye söylüyorum. Haziran direnişi, yenilmeyen
pehlivan AKP’nin yediği ilk yumruktu. Bu yumruk hem AKP’yi hem de muhalefeti
şaşırttı. Muhalefet bu yumruğu nasıl attığını düşünmeden eski tip kavga
metoduna geri döndü ve dayak yemeye devam etti. Olay bundan ibaret.
Yanılgı:
“Türkiye’de kimin iktidar olacağına _______ karar verir. O da AKP’yi
destekliyor.”
Buradaki
boşluğa herhangi bir ülke ismi yazabilirsin. Bu ne anlama gelir? Bu, boşluğa
yazdığınız ülkeyi uluslararası ilişkilerin tanrısı olarak gördüğün anlamına
gelir. Dünyayı komplo teorileriyle anlamaya çalışmak Kartal-Maltepe
minibüsçüleri için günlük hayatın bir parçası olabilir, ama bu yazıyı
okuduğuna göre senin işin bu olmamalı. Boşluğa yazdığın ülke sandığın kadar mükemmel bir ülke değil, bunu anlayarak işe başlayacaksın.
30 Mart’ın
sebepleri konusunda gördüğüm, işittiğim, aklıma gelen yanılgılar bunlardı.
Gelelim ne yapılması gerektiği konusundaki yanılgılara.
Yanılgı:
“AKP’yi iktidara taşıyan şey merkez sağda alternatif olmaması, o halde sağda
yeni bir parti kurulmalı.”
Güzel
analiz, hatalı sonuç. Neden? Birincisi parti kurmak, o partiyi il-ilçe bazında
teşkilatlandırmak, halka tanıtmak ve oyları bölecek kapasiteye getirmek
sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. İkincisi bu planın başarılı olması için
siyasi bir çözülmenin de olması gerekir. SHP, CHP’deki çözülmeden; DSP, SHP’deki
çözülmeden, AKP de MSP’deki çözülmeden doğmuştur. AKP’de bir çözülme var mı? Bununla
uğraşmak yerine CHP’yi merkez sağdan oy olabilecek bir parti
konumuna getirmek çok daha az zahmetli ve çok daha fazla başarılı olacaktır.
Yanılgı: “CHP sağa kaymalıdır.”
Ulusalcı-sosyalist söylemlerden kopmalıdır ve kopmaktadır da. Ama sağa kayış? Neden? Sağda zaten halihazırda bir blok var, oraya kayıp ne yapacak? Şunun iyi anlaşılması gerekli, merkez sağ ve sol geçişkendir. Merkez sol, gerektiğinde merkez sağ bir partiye oy verebilir; bunun tersi de geçerlidir.
Yanılgı: “CHP sola kaymalıdır.”
CHP zaten merkez solda. Daha da sola kayıp ne yapacak? DSP’den, ÖDP’den, HDP’den ve TKP’den mi oy toplayacak? Kazanılacak bir taş çatlasa %2’lik yükseliş için Merkez Sağ’ı alternatifsiz bırakmak sence mantıklı mı?
Yanılgı:
“CHP’nin merkez sağ açılımı tutmadı, ulusalcı çizgiye geri dönmelidir.”
Ve
barajı bile görememelidir diye devam edebiliriz. Büyük şehirlerde CHP’nin büyük
bir başarı kazandığını, Ankara’yı bile alma ihtimaline sahip olduğunu
düşünürsek tam tersine CHP’nin açılımı tutmuş fakat reklamı iyi
yapılamadığından taşraya ve küçük şehirlere ulaşmamıştır diyebiliriz. Yani bu
yanılgının aksine ulusalcı çizgi daha gürültülü bir şekilde elenmeli ve merkez
sağa açılım (geçiş değil, açılım) daha gürültülü bir şekilde duyurulmalıdır.
Yanılgı:
“Siyasi krizin sebebi barajdır, baraj Avrupa seviyesine çekilirse sorun
çözülür.”
Baraj
kağıt üzerinde bir sembol. Asıl baraj seçmenin algısında yer alıyor. Baraj
artık ortadan kalksa da bir işe yaramaz, Türkiye siyaseti iki partili (Kürt
sorunu çözülmedikçe 2 + 1 partili) sisteme doğru hızla evriliyor, şimdiden
hayırlı uğurlu olsun. Bu noktadan sonra çözüm daha da bölünmekte değil mümkün
olduğunca birleşmekte. Birleşen bölümlerin ifade özgürlükleri ise ayrı
partilerde değil aynı parti içerisinde tanımlanmalı. Demokraside olay iktidar
olmak değil özgür olmaktır, bunun iyi anlaşılması gerek.
Yanılgı:
“Peki CHP ne yapmalıdır?”
Neden
bu soruyu yanılgı olarak nitelendirdim? Çünkü hala CHP’nin bir şey yapmasını
bekliyorsun. Tıpkı Cemaat’in, Redhack’in, vs vs'in bir şey yapmasını
beklediğin gibi. Ateist olabilirsin ama özünde bir çeşit mesih bekliyorsun. Kahramanlar onlara ihtiyaç duymadığın zaman ortaya
çıkarlar, ihtiyaç duyduğun zaman değil. Bir şey yapması gereken sensin.
Eğer Türkiye’nin geldiği ve gitmekte olduğu yer seni endişelendiriyorsa
kıçını kaldır ve kendine en yakın bulduğun siyasi partiye/oluşuma
katıl. “CHP ne yapmalıdır?” sorusunu bir kenara bırakıp “Ne yapmalıyım?”
sorusunu sor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder